4.2 Araştırmada Etik

Araştırma konusundan araştırma sorusu oluşturmaya ve araştırma önerisi yazmaya dair tüm gerekli adımlara üçüncü bölümde yer verdik. Bu bölümde ise araştırma sürecini etik açıdan altı aşamada ele almaya çalışacağız.

Felsefede etik, “doğru ve “yanlış” davranışın ne olduğunu ele alan ahlak felsefesi olarak özetlenebilir. Davranışlara dair “iyi”/”doğru” ya da “kötü”/"yanlış" sonuçlardan bağımsız evrensel kurallar ve yasalar geliştirmesi denebilir. Ancak benzer bir biçimde davranışların sonuçlarına göre “iyi”/ “kötü” değerlendirmesi de etik çerçevede sorgulanabilir. Ahlak içinde yaşanılan toplumun doğrusu/yanlışını içerirken değerler etiği bireysel ya da toplumsal ya da evrensel olabilir.  “Etik”, erdemli, iyi insan olmaya dair ontolojik bir sorgulamadır. Ancak Kuçuradi’nin “Etik ve Etikler” makalesinde (2003) vurguladığı üzere günümüzde moda olan “meslek etikleri” tartışması her mesleğe özgün bir biçimde meslek normlarının peşindedir. Biz de bu kitapta araştırmaya ve araştırmacıya dair bu etik konuları dile getirmeye çalışacağız. Bunu yaparken de bir yandan da sosyal alanda ve özellikle kırılgan gruplarla araştırma yapan kişiler olarak çok daha varoluşsal sorunlara ve etik kaygılara da  işaret etmeye çalışacağız.

 

Meraklısına Ek Kaynak: Bu konuda Bilim Akademisi tarafından düzenlenen “Bilim Akademisi Konferansları”nda Ioanna Kuçuradi'nin "Ahlaklar, Etik ve Etikler " başlıklı konuşmasının videosunu izleyebilirsiniz. 

 

Araştırmalara dair etik tartışmalar özellikle biomedikal alanda ele alınmış, “zarar vermeme” temel prensibi çerçevesinde şekillenmiştir. Sosyal bilimlerde araştırma etiğini tartışan çok sayıda çalışma ise “zarar vermeme”yi bir minimum kriter olarak görüp; “sosyal adalet”, “saygı” gibi kavramları da vurgulamaktadır.

 

Bu soru çerçevesinde araştırmanın tüm basamaklarını sırasıyla ele alarak, her aşamada araştırmacının sorumluluğunu tartışmaya çalışırken birkaç temel noktanın altını çizmek istiyoruz. Birçok araştırma, fon veren kuruluşun talebi ya da tez çalışması ise üniversitenin lisansüstü yönetmeliği çerçevesinde Etik Komite’den izin alma sürecinden geçiyor. Ancak vurgulanması gereken nokta bu izin almanın bir prosedür, bürokratik bir  “form doldurma” olarak algılanmaması gerektiği. Özellikle bu işe yeni başlayan bir lisansüstü öğrenci için Etik Komite’den gelen gerekli geri bildirimler önemli bir öğretici süreç olabilir. Etik Kurul’a sunulacak çalışmalara gerekli özenin gösterilip, “mış gibi” yapılmaması şart. Ayrıca etik kurula araştırma sorularının yanı sıra onam formunu ve/ya sözlü kabul durumlarına dair de prosedürü belirtmek gerekiyor. Yazılı onamın olması kağıt üzerinde daha doğru ve daha yaygın olarak kabul görsede sahada kimlerle görüşeceğiniz yazılı onamın olup olmayacağını da belirleyebilir. Düzensiz göçmenlerle ya da okumayazma bilmeyen kişilerle görüşürken yazılı onamın ol(a)mayabileceği kabul edilebilir. Bu noktada yazılı onam alınırken metnin anlaşılır olması, doğru ve yeterli bilgilendirmenin yapılması mutlaka akılda tutulmalı. Çocukla yapılan çalışmalarda da ebeveyn izninin yanısıra çocuktan da onam almak gerekli. Ayrıca Türkiye’de ve Türkçe yazında henüz örnekleri olmasa da etik komitelerin ne derece “etik” olduğu tartışılan bir başlıktır.

Belirtilmesi gereken bir diğer nokta ise; sosyal bilimlerde daha çok derinlemesine görüşme gibi daha fazla kişisel bilgiye ulaşılırken etik çekinceler düşünülür. Oysa anket çalışması da dahil olmak üzere sahada soracağımız tüm soruların uygunluğu etik açıdan düşünülmeli ve değerlendirilmelidir.

Araştırma etiğinin evrensel kuralları olup olmadığı tartışılan bir noktadır. Ele alacağımız birçok nokta evrensel bir bakışı içerir ama örneğin görüştüğümüz kişilere göstereceğimiz “saygı” evrensel bir kural olsa da her toplumda her sahada bunu gösterme biçimi farklılaşabilir. Her bir sahada var olan kültürel değerlere dikkat etmek zorunluluktur.

Ancak bu dikkatin yanı sıra yine sahada var olan hiyerarşiye ve eşitsizliklere de dikkat etmek gerekir. Araştırmacı olarak kurduğumuz ilişki bu tür bir hiyerarşik yapılanmanın sonucunda araştırmaya katılanların kendilerini araştırmaya katılmak zorunda hissetmeleri ile neticelenebilir. Bu çerçevede “onam” mekanizmasının ortadan kalkma ihtimali önemli bir etik sorundur. 

Özetle araştırma, araştırmaya katılanların ve tabii ki araştırmacıların güvenliğine ve iyi olma hallerine zarar vermemelidir. Bilgi üretim süreci içinde oluşan ilişki biçimi dikkatle düşünülmeli ve tasarlanmalıdır.