3.2 Araştırma Sorusu Tasarlamak

İyi bir araştırma çalışmasının dört ana unsurdan oluştuğunu söyleyebiliriz: Araştırma sorusu, kuram, veri ve analiz. Her ne kadar bazı araştırmacılar doğrudan veri toplayarak araştırma süreçlerine başlasalar da, araştırma çalışmasının kuram, yazından beslenerek oluşması ve buna istinaden uygun metodoloji ile veri toplanması ve analiz sürecinin tamamlanması beklenir.

Araştırma tasarımına geçmeden önce araştırma sorusu üzerinde derinlemesine düşünmek ve iyi bir araştırma sorusu geliştirmek için yeterli zaman harcamak, araştırma sürecinin geri kalan kısımlarının da başarılı ve verimli geçebilmesini sağlar. Akademik yaşamda araştırma projesi başvuruları yaparken de, yüksek lisans ya da doktora tezi yazarken de araştırma sorusunun niteliği ve tasarımına ayrılan zaman, ileride boşa harcanacak zamandan oldukça tasarruf ettirir. O yüzden, araştırma sorusunu geliştirmeye yeterince vakit ayırmayı ihmal etmeyelim.

Bir araştırma sorusunu “iyi” kılan nitelikleri tartışmadan önce, sormamız gereken ilk soru, araştırma sorusunun nereden kaynaklandığı olmalı. Eğer ders kitaplarına bakacak olursanız, araştırma sorunuzu aramaya kütüphaneden ya da Google Scholar’dan başlamanız gerekir, bu aramanız sonucunda kendinize uygun bir araştırma sorusunu kolaylıkla bulabilirsiniz, bu aşamada her araştırma sorusuna eşit uzaklıkta olduğunuz varsayılır.

Araştırma sorunuza nasıl karar verdiniz?

 

Şimdi kendi araştırma sorunuz üzerine bir düşünün. Bu araştırma sorusu yazmayı düşündüğünüz makaledeki, yürütmeyi düşündüğünüz araştırmadaki, yazacağınız/yazdığınız yüksek lisans ya da doktora tezinizdeki araştırma sorusu olabilir. Nereden aklınıza gelmişti o araştırma sorusu? Nerede okumuştunuz, kimlerle konuşmuştunuz? O araştırma sorusunu seçerken, hangi diğer araştırma sorularını bertaraf etmiştiniz? Başka araştırma sorularını da çalışmayı düşünmüş müydünüz? Daha önemlisi, bütün araştırma sorularına eşit uzaklıkta mıydınız, herhangi bir araştırma sorusunu da çalışır mıydınız? Hiç çalışmayacağınız bir araştırma konusu yok mu?

Görüyorsunuz ki, araştırma sorunuzu, à la carte bir restoranın menüsünden seçer gibi seçmiyorsunuz. Bazı konular içinizi daha fazla ısıtıyor, bazı sorular daha fazla heyecanlandırıyor, bazılarıysa hiç ilginizi çekmiyor. Araştırma sorunuzu seçerken, bazı öznel faktörler devreye giriyor, bazı özelliklerimiz -cinsiyetimiz, dinimiz, yaşımız, siyasi görüşümüz, travmalarımız, deneyimlerimiz- bazı soruları bizim için daha ilginç kılıyor. Araştırma sürecinin bu “0 noktası” tamamen kişisel ve idiyosenkratik (idiosyncratic). Sizin kişisel hikayenizle ilgili. Aslında seçtiğiniz ve de seçmediğiniz konular da sizin öznel sebeplerinizden kaynaklanabilir. Araştırma sorusu seçmenin tarif edilmiş bir yol haritası yok. Bazen sosyal bilimler alanında danışmanlar, hocalarınız da farklı önerilerde bulunarak aklınızı karıştırıyor olabilir. “Derdiniz” olan konuyu seçin önerisi ile tamamen “mesafe”li olacağınız konulara odaklanın önerisi sizlere yöneltilebilir. Bu arada önemli olan seçimin sebebinin farkında olarak, ilgili konu ile mesafenizin ne olduğunu bilerek ve “konu”dan geliştirilecek olan “soru” için de bu “mesafe”nin sunduklarının ve kısıtladıklarının bilinciyle hareket etmek.

Bizim kendi kişisel araştırma maceramıza baktığımızda, çalıştığımız konuları seçerken kişisel tercihlerin her zaman önemli bir rolü olduğunu fark ediyoruz. Bu nedenle de aşağıda örneklendireceğimiz bu sebepler “yokmuş” gibi davranmak yerine bu öznel sebeplerin farkında olduğumuzda iyi araştırma soruları geliştirebilmek için hangi adımları önerdiğimizi özetlemeye götürüyor :

  • Gelir dağılımındaki eşitsizliğin çok fazla olduğu ve buna bağlı olarak da herkesin hakları aynı şekilde yapabilirliklere döndüremediği bir ülkede büyümek, sosyal dışlanma yaşayan tüm kırılgan grupların sorunlarını detaylı bir biçimde anlamaya yol açabiliyor.
  • Eşitsizliğin bu denli fazla gözlemlenebildiği, örneğin çocuk işçilerle hergün karşılaşılabilen bir ortamda insanların nasıl bunu görmediği ya da görüp, dert etmediğini anlamak merak konusu olabiliyor.
  • Yaşadığınız ülke, dünyada en çok mültecinin yaşadığı ülke haline gelince, göçmen karşıtlığı söylemlerinin yaygınlığı ve ortaklığı bu konuyu çalışmaya sizi yönlendirebiliyor.
  • Ülkenin sürekli koalisyonlarla yönetildiği bir dönemde büyümek, koalisyonların nasıl oluştuğunu ve seçmenlerin nasıl bu kadar kolay parti değiştirdiklerini sorgulamaya yönlendirebiliyor.
  • Siyasetle amatör olarak ilgilendiğimiz bir dönemde bizden başka kimsenin siyasete neden katılmadığını öğrenmek ilgi çekici olabiliyor.
  • Seçmenlerin tuttukları siyasi partiye göre ekonomik “gerçeklikleri” farklı yargıladıklarını görmek, bu konuda araştırma yapmaya itebiliyor.
  • Saha çalışmaları sürecinde insanların yanıt verirken tutarlı olmaya o kadar özen göstermediklerini fark etmek, akılcı insan varsayımını sorgulamayı cazip kılabiliyor.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, mutlaka sizin de araştırma sorularınızın bu tür öznel nedenleri bulunur. Zaten sadece anekdotal bir tarama bile bazı konuların herkes tarafından eşit derecede çalışılmadığını gösteriyor. Kadınların toplumsal cinsiyet rollerini çalışmaya daha fazla eğilimli olduğunu biliyoruz. Azınlıklarla ilgili konular daha çok azınlık kökenlilerin dikkatini çekerken; göçmenlik sorunları da göçmen kökenliler tarafından çalışılıyor. Tam bu noktada, araştırma sorusunun öznel kökenleri olmasının ne gibi avantajları ve sakıncaları olabilir, bir düşünelim.

Öncelikle insanların kendilerini kişisel olarak ilgilendiren konuları çalışmaları, o konuyu derinlemesine anlamalarını kolaylaştırabilir. Kişisel olarak merak ettikleri, dert ettikleri konulara olan ilgileri özellikle tez yazma gibi uzun süreli araştırma süreçlerinde motivasyonun yüksek olmasını sağlar. Kişisel olarak edindikleri bilgiler, kendi deneyimleri ya da gözlemleri, dışarıdan bakan bir gözlemcinin göremeyeceği bazı detayları fark etmelerini sağlayabilir. Eğer araştırmalarının bir aşamasında derinlemesine görüşmeler ya da odak gruplar gibi bireysel etkileşimler bulunuyorsa, konuştukları kişilere daha fazla empatiyle yaklaşabilirler, bu da öğrenmek açısından çok önemli bir fırsat sağlar.

Öte yandan, bütün bunlar büyük bir dezavantaj da yaratabilir. Eğer kendinizi doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bir araştırma konusunu çalışıyorsanız, kendiniz bizzat taraf olduğunuzdan dolayı, bulgulara tarafsız kalmanız zor olabilir. Karl Popper, yaptığımız her gözlemin “seçici” olduğunu söyleyip, kendi görüş ve deneyimlerimizden kuram geliştirmenin sakıncalarından bahsetmişti. Biz de eğer bir konuda tarafsak, seçiciliğimiz artabilir ve görüşlerimizi/önyargılarımızı doğrulayan ve pekiştiren bulgular haricindekileri yok sayabiliriz. Konuyla kurduğumuz duygusal bağ, öğrendiklerimizden kuşku duymamızı engelleyebilir. Pozitivizmin araştırmacının nesnelliği konusundaki kaygısı da zaten bu olasılıklardan kaynaklanıyor, eğer taraf olursanız, “gerçeği” anlamanız imkânsız olabilir.

Eğer hiç taraf olmamak gibi bir olasılık olsaydı, geleneksel pozitivizmin beyaz gömlekli araştırmacısı kadar nesnel ve steril olmaya çalışabilirdik. Ancak biliminsanlarının bilimsel çalışmalarını nasıl yürüttüklerine dair çalışmalar, kişiselliğin bilimsel sürecin tam içinde olduğunu gösteriyor. Bruno Latour, biliminsanlarının laboratuvarlarda yürüttükleri çalışmaların bile geçmiş deneyimleri, ilişkileri ve içinde bulundukları kurumsal yapının teşvik ve engelleri içerisinde gerçekleştirdiklerini gösteriyor. Bunun sonucunda, pozitivizmin tarif ettiği araştırmacının ve araştırma sürecinin sadece ideal tipler olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Araştırma sorusunu tasarlarken tam bir tarafsızlıktan ve nesnellikten söz edemiyorsak, ne yapacağız? Burada çözüm araştırmacının kendi pozisyonunun farkında olması ve karşısındakileri de bu pozisyon hakkında bilgilendirmesi, böylelikle de hem araştırmayı yürütme sürecinde taraflılıklarımızın farkında olup olabildiğince önlemler alabiliriz, hem de okuyucularımızı olası taraflılıklarımız hakkında önceden uyarabiliriz.

Araştırma sorusunu tasarlarken başlayacağımız bu farkındalığa, araştırma süreci boyunca da dikkat edebiliriz. Araştırmacının “refleksif” olması, kendisinin deneyimlere, önyargılara, beklentiler ve siyasi görüşe sahip olduğu bir insan olduğunu hem kendisine hem de okuyucularına hatırlatması, sahte bir nesnellik ve bilimsellik iddiasından çok daha yararlı olur. 

Meraklısına Ek Kaynak: Refleksif olma ile ilgili "Reflexivity: Reflective vs Reflexive; Reflection vs Reflexion" başlıklı video ve "When you reflect are you also being reflexive?" başlıklı okuma önerimize göz atabilirsiniz. Önerdiğimiz her iki kaynağın dili de İngilizcedir. Videoyu otomatik çevir özelliği ile Türkçe altyazı eklenebilmektedir. 
 
Dolayısıyla araştırma sorumuzu seçme aşamasında ve daha sonra yazarken, metnin bir bölümünü mutlaka bizi o araştırma sorusunu seçmeye yönelten öznel faktörleri listelemeye ayırmamız gerekiyor. Bu yazım süreci bizi hem kendimiz hem de araştırma sürecimiz hakkında daha bilgili olmaya iter.
 
ÖRNEK 3.1 

 

Kaynak: Uyan Semerci, P. ve arkadaşları (2017). "Biz" liğin aynasından yansıyanlar: Türkiye gençliğinde kimlikler ve ötekileştirme. s. XV. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 

Sosyal bilimlerde araştırma sorularının çeşitliliği bir zenginliktir. Pekiyi, öznel nedenleri dışarda bırakırsak, bir araştırma sorusunun hangi kriterleri yerine getirmesi gerekir? İki temel kriter olarak “gerçek hayatta önem” ve “bilimsel katkı” söylenebilir.

Şekil 3.1 : Araştırma Sorusu Kriterleri: "Sizin Sorunuz Nerede Duruyor?"
 

Seçtiğimiz konunun gerçek hayattaki siyasal, toplumsal ya da iktisadi sorunlarla bir ilişkisi bulunması sadece çağımızın getirdiği bir gereklilik değil. Aslında her zaman sosyal bilimlerin, sosyal bilimler olarak tanımlanmadan önce dahi, topluma ait sorunlara dair yanıtlar vermesi beklenmiş ve “uygulanabilir” çıktıları olması istenmiştir. Akademik araştırmaların büyük ölçüde hala kamu kaynaklarıyla fonlandığı bir dünyada da bu tür bir beklenti anlaşılabilir. İşin doğası gereği bir sosyal bilimci için gerçek hayatta önemi olan sorular sormak zaten çok zor değil. Bu sorular her zaman “uygulanabilir” yanıtlar üretmek zorunda da değil. Yaşadığımız çağı, dönemi anlamaya, sorgulamaya yönelik teorik katkılar da olabilir. Birkaç örnek verelim:

  • Türkiye’de şu anda 3.5 milyondan fazla Suriyeli geçici koruma statüsü ile yaşamakta;
  • Ülkemizde yaşayan Suriyelilerin yarısından fazlası genç ve bu gençler arasında eğitim alabilenlerin/iş bulabilenlerin oranı çok az;
  • Türkiye’de Koronavirüs sonrasında genç işsizliği oranı %25’e yükseldi, gençler iş aramaktan vazgeçmeye başladılar;
  • Koronavirüs döneminde uzaktan eğitim özel ihtiyaç sahibi çocukların eğitime erişimi açısından çok fazla soruna yol açtı;
  • Türkiye’de 2019 yılında 474 kadın cinayete kurban gitti.

Bu ortaya koyduğumuz konuların her birinin cazip birer araştırma sorusuna dönüşmesi mümkün, gerçek hayattaki önemlerini niceliksel veya niteliksel olarak gösterebiliyoruz. Şimdi kendi araştırma sorularımız üzerine düşünelim, bu soruların gerçek hayattaki önemi ne? İyi bir araştırma sorusunun ilk kriterini doldurmak, bu soruyu niceliksel ya da niteliksel olarak meşrulaştırmak, ikinci kriteri doldurmaktan çok daha kolay.

Araştırma sorusunun bilimsel olarak katkısı bulunduğunu nasıl göstereceğiz? Şu ana kadar bizim deneyimimiz de genç araştırmacıların çoğunlukla bu soruya yanıt vermekte zorlandıklarını gösteriyor.

Gary King ve arkadaşları  (1994, s.16-17) bir araştırma sorusunun bilimsel bilgiye nasıl bir katkıda bulunabileceğini basit bir şekilde ifade ediyorlar, altı farklı açıdan katkı olabileceğini söyleyen bu listeyi daha zenginleştirmek tabii ki mümkün.

  1. Bir Hipotezin Çalışılması: Literatürde önemli görülen, ancak kimsenin sistematik olarak çalışmadığı bir hipotezi seçer, test ederiz. Çalışmamız bu hipotezi destekler ya da yanlışlar, böylelikle de bir katkıda bulunuruz. Örneğin göçmen karşıtlığına dair ilgili yazında eğitim seviyesinin artmasının ya da temasın artmasının göçmen karşıtlığını azalttığı hipotezini test etmek düşünülebilir.
  2. Bir Hipotezin Yanlışlanması: Literatürde genel kabul gören ancak doğru olduğundan şüphelendiğimiz bir hipotezi seçer, onu görgül olarak test eder, yanlışlamaya çalışırız. Bir önceki örnekten gidersek eğitim seviyesinin veya temasın artmasının göçmen karşıtlığını azaltmadığını göstererek hipotezi yanlışlamak planlanabilir.
  3. Tartışmaya Katkı: Literatürde yoğun bir şekilde tartışılan bir konuyu seçer, taraflardan birinde yer alır ve bulgularımızla tartışmaya katkıda bulunmaya çalışırız. İçinde olduğumuz dönemde sosyal medya kullanımının olumlu ve olumsuz değerlendirmeleri örnek olarak verilebilir. Farklı bilgilere ve farklı kişilere, bize benzemeyenlere ulaştıran farklılıkları ve çeşitliliği arttıran bir unsur olarak değerlendirilirken, tersi bir bakış da sosyal medyada “yankı odaları” olarak ifade edilen bir biçimde kendi düşüncelerimize yakın düşüncelerin yansımalarını takip ederek, “haklılığımızı” güçlendiriyoruz. İşte araştırma sorumuzla bu taraflardan birini seçer ve bulgularımızla katkıda bulunmaya çalışırız.
  4. Varsayımları Aydınlatmak: Literatürde yer alan bazı kuramların altında yatan varsayımları test eder, geçersiz olduğunu göstermeye çalışırız. Örneğin siyaset biliminde seçmen davranışlarına dair kuramda “akılcı” ya da “bilgili” seçmen varsayımını sorgulamaya çalışabiliriz.
  5. Aşırı Önemsenmiş Bir Konu: Yine literatürde yer alan tartışmalarda bir konunun aşırı önemsendiğini göstermek için sistematik bir çalışma yürütebiliriz. Örneğin günümüzde “popülist siyaset”/ “popülizm”      oldukça fazla sayıda çalışılan şemsiye bir kavram olarak birçok sorunun kaynağı olarak ele alınıyor. Bu kavramın aşırı önemsendiğini göstermek için bir çalışma planlanabilir. 
  6. Başka bir Literatürden Transfer: Bir literatürde belirli bir konuda belirli bir amaç için geliştirilmiş kuramların ve modellerin başka bir alan için de geçerli olduğunu göstermeye çalışabiliriz. Yine seçmen davranışını anlamaya dair kuramlara Albert Hirschman’ın çok bilinen eseri Exit, Voice and Loyalty’deki  özellikle “exit” (çıkış, terk) kavramını “voting by feet” (ayaklarla oy verme) şeklinde taşıyarak, aslında sadece ses verme, sesini yükseltme değil aynı zamanda katılmadıkları durumda “terk etme”, insanların görüşlerinin dinlenmediği durumlarda, yaşadıkları ülkeyi terk etme eğilimleri gibi bu alana taşımak örnek gösterilebilir.

Araştırma sorumuzu tasarlarken, bu iki kriteri yerine getirmezsek ne olur? Gerçek hayatta çok önemli bir konu seçebiliriz, ancak bilimsel bir katkımız bulunmayabilir. O zaman yaptığımızın bir tür “gazetecilik” faaliyetinden farkı kalmaz. Gazeteciler çok önemli konularda çalışma yürütürler ama bilimsel bilgi birikimine, kurama katkıda bulunduklarını söyleyemeyiz. Bir araştırma sorusu gerçek hayatta önemli değilse ve bilimsel olarak da bir katkı yapmıyorsa; bu tür araştırma sorularını “boş” olarak değerlendirebiliriz. ABD’de bu tür çalışmalara verilen IG Nobel -bayağı anlamına gelen “ignoble” kelimesinden geliyor- adlı bir ödül var, “tekrarlanamayan, hatta mümkünse tekrarlanmaması gereken absürd ve anlamsız çalışmalara” verilen bu ödülü bu boş araştırmalara veriyorlar.

Eğer bir araştırma sorusu hem gerçek hayatta önemliyse, hem de bilimsel katkı sağlıyorsa; bu araştırma sorusu üzerine çalışmakta yarar var. Şimdi aklımızdan geçirdiğimiz araştırma sorunlarını bu iki kriter üzerinden değerlendirelim, bakalım bu iki kriteri yerine getirebiliyor mu? Bu soruya yanıtımız olumsuzsa, o zaman araştırma sorularımızı bu iki kriteri yerine getirecek hale nasıl dönüştürebiliriz, düşünelim.

Biçimsel Özellikler:

Araştırma sorumuzun sayılan kriterleri yerine getirdiğinden emin olduktan sonra, bazı biçimsel özellikleri de taşıyıp taşımadığını sorabiliriz.

Özel İsim Taşımaması: Araştırma sorumuzun kuramsal bir katkısı olabilmesi için özel isimlerden arındırılması ya da başka bir deyişle özel isimlerin değişkenlerle değiştirilmesi bir öneri olabilir. Bu nedenle sorumuzun içindeki şahıs, şehir ve ülke isimlerini değişkenlerle değiştirmemizde yarar var, tabii eğer bu isimler bir niteliksel değişkene işaret etmiyorlarsa. “Kilis’te artan işsizliğin Suriyeli göçmenlere karşı önyargının üzerindeki etkisi nedir?” gibi bir soruda, özel isimleri düşüp yerine değişkenler koymaya çalışalım. Kilis, “çok göç alan bir il” olabilir. “Suriyeli” özel isminin yerine ne önerebiliriz? Doğrudan düşürebiliriz; böylelikle “Çok göç alan bir ilde artan işsizliğin göçmenlere karşı önyargının üzerindeki etkisi nedir?” şeklini alabilir. Şimdi siz kendi araştırma sorunuzu özel isimlerden arındırmayı deneyin. Bu egzersiz aslında bize hangi kavramlar hangi kuramlarla ilgili olduğumuzu da gösterir.

Normatif Olmaması: Her ne kadar araştırma sorusunun “bireye özgü, duruma spesifik” kökenleri onu normatif bir soru olmaya dönüştürür gibi düşünülebilecekse de bu bir koşul değildir. Örneğin gençlerin siyasete katılmamasını araştırıyorum, çünkü gençlerin siyasete katılması gerektiğini düşünüyorum ifadesi doğru bir formülasyon olmayabilir.  Normatif yargılarımızı kendimizi anlatacağımız aşamaya saklayıp, sorumuzun normatif olmamasını sağlayalım.

Biraz önceki örnekten devam edecek olursak, “Suriyeli göçmenlere karşı bir önyargı olmamalıdır!” bir araştırma sorusu olmaz, “Göçmenlere karşı önyargının belirleyicileri nelerdir?” bir araştırma sorusu olabilir.

Araştırılabilir Olması: Araştırma sorumuzu tasarlarken, özellikle sahadaki araştırma yöntemlerini içeren sorularda sorunun “araştırılabilir” olması gerektiğini hatırlayalım. Araştırılamayacak, yani görgül verilerle yanlışlanamayacak araştırma sorularını bir kenara bırakmamız gerekir, bunları “spekülasyon” olarak nitelendirebiliriz.

Araştırma Sorusu Geliştirme Adımları:

Araştırma sorusunu geliştirirken aşağıdaki tabloda özetleyeceğimiz izlenmesi önerilen adımlar düşünülebilir. Öncelikle araştırma konunuza karar vermek gereklidir. Disiplininiz çerçevesinde hangi konuda araştırma yapmak istediğinize karar vermek ilk adımdır. Konu sizi okumanız gereken ilgili yazına da yönlendirir. İlgili yazındaki kuramlar, sıklıkla konunun nasıl çalışıldığı, nelerin eksik, nelerin soru/n olarak kaldığı ikinci adım olarak konuyu daraltma ve sizin kendi araştırmanız çerçevesinde neye odaklanacağınızı belirlemenizdir. Bu nokta aslında araştırma sorusuna giden en önemli adımdır. Çok çalışılmış konular açısından dahi sizin çalışmanızın özgünlüğünü belirler. Üçüncü adım araştırma sorusunun tanımlanmasıdır. Dördüncü adım araştırma sorusunun netleşmesini içerir. Bu sorular bize uygun araştırma metodunun bulunması konusunda yardımcı olur. Araştırma yöntemi ve araçları soru ile uyumlu bir biçimde tanımlanır. En son olarak da ilgili yazına referansları içeren bir biçimde araştırma önerisi yazılır.

Şekil 3.2 : Araştırma Sorusu Geliştirme Adımları