11.2 İçerik Analizi Örnekleri
Araştırmacının ilgilendiği konuya dair araştırmasını yürütürken kullanacağı yaygın araçlardan biri de içerik analizi. İçerik analizi yöntemini kaydedilmiş her türlü iletişimin içeriğinin analiz edilerek bağlamı hakkında çıkarım yapılması olarak tanımlayanlar var. Bu çıkarımlar mesajın kendisi, göndericisi, alıcısı ya da mesajın etkisi hakkında olabiliyor. Bu bölümde birçok örnek ile nasıl içerik analizleri yapıldığını aktarmaya çalışacağız. Araştırma çalışması yalnızca içerik analizine odaklanabileceği gibi içerik analizi diğer araştırma araçlarının yanı sıra yapılabilir. İçerik analizinin bu farklı biçimlerine odaklanmadan önce bir düşünelim, nelerin içerik analizi yapılabilir?
Sırayla düşünelim, nelerin analizi yapılabilir?
İçerik analizi dendiğinde muhtemelen aklımıza ilk gelen, gazetelerin içeriklerinin analiz edilmesi. Özellikle de hepimizin dünya hakkındaki görüşlerini medya yoluyla ediniyor olması nedeniyle, bu dünyadaki çeşitli aktörlerin medyada nasıl temsil edildiğini araştırmak, iletişim araştırmalarında çok köklü bir gelenek. Daha 1941 yılında Laswell Fransız, Alman, İngiliz, Amerikan ve Rus elitlerinin siyasal simgelerini konuşmaları ve editoryal yazıları analiz ederek ortaya çıkarmayı hedeflemişti.
Ülkemizde de gazete haberleri, manşetleri ya da köşe yazılarında belirli grupların nasıl temsil edildiğine dair çalışmaların sayısı günden güne artmakta, bunun en önemli sebeplerinden biri de kırılgan grupların görünüp görünmediklerini ya da göründükleri zaman nasıl göründüklerinin toplumsal algılara dair çok detaylı bir fikir vermesi.
Hemen her dönemde reklamların içeriklerinin analizinin de toplumdaki gelişmeler hakkında fikir vermek için kullanıldığını görüyoruz. Bu analizlerin bir kısmının ticari kaygıları olduğunu ve seyircilerin hoşuna giden ya da gitmeyen faktörleri keşfetmeyi amaçladığını görsek de, erken dönemli bir çalışmada Resnick ve Stern (1977) daha normatif bazı soruları reklamların içeriklerini 14 kriter üzerinden değerlendirmiş ve reklamların farklı işlevleri olduğuna dikkati çekmişlerdi. O’Donnell ve O’Donnell (1978) toplumsal cinsiyet rollerinin reklamlarda nasıl yeniden oluşturulduğunu göstermişken, Barsch ve arkadaşları (2000) neredeyse çeyrek asırda bu konuda bir değişim olmadığını ortaya koydular. Shimp (1979) reklamlarda sosyal psikolojik temsillerin ne sıklıkta ve ne amaçla kullanıldığını sergileyen çalışmasıyla bir araştırma alanını açmış durumda.
Ülkemizde de reklamların ticari içeriklerine yönelik çalışmaların yanı sıra, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl temsil edildiği de yoğun biçimde araştırılan konular arasında. Siyasal reklamların içerik analizine yer veren çalışmalar olduğu kadar, çocukların nasıl temsil edildiğine odaklanan araştırma çalışmalarının da olduğunu görüyoruz. Bu alanda yapılan çalışmalar engelli bireylerin, engelli çocukların ve yaşlıların da televizyonda “görünmez” olduklarını ortaya koyuyor.
Televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte televizyon programlarının içeriklerinin analizi de cazip bir araştırma konusu oluşturmaya başladı. Gerbner ve arkadaşları 1969 yılından itibaren televizyondaki kurgusal programların içeriğini analiz ederek kadın, çocuk ve yaşlı gibi profillerin nasıl temsil edildiğini ortaya koymuşlardı. Franzblau ve arkadaşları (1977) televizyon programlarında cinselliğin nasıl sergilendiğini içerik analizi yöntemiyle sergilerken; Korzenny ve Neuendorf (1980) yaşlıların televizyon programlarında nasıl temsil edildiğine odaklanan çalışmalar yürüttüler. Savaşın, siyasi gelişmelerin ya da tarihi olayların nasıl temsil edildiği konusuna odaklanmış çok sayıda çalışmaya da kolaylıkla ulaşılabilir.
Türkiye’de özel televizyonların ortaya çıkması ve ticari kaygıların artmasıyla birlikte televizyon yayınlarının içeriği de çok sayıda çalışmaya konu oldu. Çalışmaların bazıları dünya alanyazınını takip edip toplumsal kimliklerin yeniden oluşturulması gibi konulara odaklanırken, tarihi kişiliklerin diziler yoluyla nasıl kurgulandığı da özellikle Muhteşem Yüzyıl ve Diriliş Ertuğrul gibi kurgusal üretimler üzerinden araştırıldı.
Sinemanın popülerliği önce ulusal televizyon kanallarının yaygınlaşması, daha sonra kablolu televizyonun ve platformların doğuşu; bugünse dijital yayınlarının çok yüksek erişim rakamlarına ulaşması nedeniyle filmlerin içerikleri de araştırmacılar için ilginç bir araştırma alanını oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin temsilindeki değişim, savaş filmlerinde şiddet kullanımı, 11 Eylül saldırıları sonrasında filmlerde temsil edilen teröristlerin demografik özellikleri ve gruplararası gerilimlerin filmlerde nasıl kurgulandığı da filmleri içerik analizinde kullanılmasına örnek oluşturuyor.
Türkiye örneğinde çocuklara yönelik hazırlamış olan çizgi filmlerin birden çok defa içerik analizi yöntemiyle incelendiğini görüyoruz. Toplumsal cinsiyet rolleri de Türk filmlerine odaklanarak çalışılan konular arasında.
İçerik analizleri sadece bu tür “kaydedilmiş” insan iletişimiyle sınırlı kalmaz. Örneğin resimler, afişler ve hatta grafittiler de içerik analizinde kullanılabilecek çalışmalar arasında yer alabilir. Solomon ve Yager (1975) New York’ta erkek ve kadın tuvaletleri, alt geçitler ve benzeri ortamlardaki grafitileri analiz ederek çizenlerin kişilik özelliklerini analiz etmişlerdi. Bu çalışmanın benzerinin 2014’te İran üniversite kampüslerinde tekrarlandı ve baskıcı bir rejimde grafitilerin üniversite öğrencilerinin protestolarını dile getirme işlevi olduğu ortaya çıkarıldı.
Fotoğraflar da içerik analizi yapmak isteyenler için bereketli bir alan sunar. Bu fotoğraflar karşılıklı temsilleri işaret edebilir, örneğin Batılı haber ajans muhabirlerinin savaşı ya da işgali nasıl fotoğrafladıkları önemli ipuçları verebilir. Pandır ve arkadaşları (2015), Türkiye medyasında Suriyeli mültecilerin nasıl temsil edildikleri gazetelerde yayınlanan fotoğraflar üzerinden analiz ederek önyargıların nasıl fotoğraflara yansıdığı gösteren bir çalışma yürüterek içerik analizinin zengin olanaklarına bir örnek sundu.
Sosyal medyanın yaygınlaşması ve kendimizin de bir içerik üreticisi haline gelmemiz de bu platformlardaki içeriğin analiz edilmesini olanaklı kıldı:
- Hum ve arkadaşları (2011) Facebook profil fotoğraflarına odaklanarak kendimizi nasıl temsil ettiğimizi analiz ettiler.
- Chaudry ve Gruzd (2019) Facebook grupları gibi “online” tartışma ortamlarında “Suskunluk Sarmalının” nasıl var olduğunu gösterdiler.
- Donzelli ve arkadaşları (2017), Youtube videolarının aşı karşıtlığını nasıl yaygınlaştırdığını sergilediler.
- Uzun ve Usturalı Mut (2019), aşı karşıtlığıyla ilgili benzer bir çalışmayı Türkçe Youtube videolarıyla ilgili olarak yürüttüler.
- Jeon ve arkadaşları (2018) Youtube’ta kullanıcıların şişman “vlogger”lara karşı ayrımcı ve aşağılayıcı bir dil kullandıklarını ortaya çıkardılar.
- Niknam ve arkadaşları (2020) Instagram’daki belli hesaplara odaklanarak COVID-19 salgınında ne tür fotoğrafları paylaştıklarını analiz ettiler.
- Çelen ve Tuna (2018)i Türkiye’deki gurmelerin İnstagram hesaplarını inceleyerek gastronomi alanını ne kadar etkilediklerini göstermişlerdir.
- Jiang ve arkadaşları (2020) ABD Twitter kullanıcılarının attıkları tweet’leri inceleyerek COVID-19 salgının partizan kutuplaşmanın etkisini araştırdılar.
- Taşdelen (2020) Türkçe atılan tweet’leri inceleyerek Suriyeli mültecilere yönelik söylemi analiz eden bir çalışma yürüttü.
- Biz , İnfodemi’yle Mücadele Araştırması’nda (2020) Türkiye’de COVID-19 ile ilgili atılmış tweet’leri de analiz ederek yanlış bilginin yaygınlaşmasını bu verilerle de inceledik.
İçerik analizi yapılabilecek konular sadece iletişim kanallarında paylaşılan belgeler değil. Politikacıların konuşmaları, Meclis tartışmaları, resmî belgeler de araştırma çalışmalarında önemli kaynak oluşturabilir. Örneğin Türkay-Nefes (2020) çalışmasında TBMM’de 1960-1980 arasında Ermeniler hakkında yapılan tartışmaların içerik analizini “büyük veri” ile yaptı. Başka bir çalışmada Aydemir ve Keskin (2017) Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda göç konusunun nasıl işlendiğini analiz ettiler. Bu örneklerin sayısını çoğaltabiliriz ancak bu kadarı dahi içerik analizinin sağladığı fırsatları göstermeye yeterli.