10.3 Deney Türleri ve Tasarımı

Deney Türleri:

Deneysel yöntemin temel kavramlarını tartışmadan önce deneysel yöntemin farklı türlerinin de olduğunu ve deneylerin sadece laboratuvarlarda yapılmadığını bilmemiz gerekir.

1) Laboratuvar Deneyleri: Bu tür deneyleri bilim insanları laboratuvarlarında yürütürler. Araştırmacılar deneylere kimlerin katılacağını belirler, denekleri deney ve kontrol gruplarına rassal olarak atarlar ve böylelikle de gözlemledikleri nedensel ilişkilerin diğer faktörlerden kaynaklanmadığını söyleyebilirler. Laboratuvarlar, genellikle üniversite kampüslerinde, bazen de dışarıda kurulmuş; özel yazılımların kullanıldığı ortamlardır. Son dönemde gelişen internet teknolojisi sayesinde deneklerin kendi bilgisayarlarının başından katılabildikleri deneyler de yapılıyor. Laboratuvar deneylerine getirilen en önemli eleştiri çalışmanın yapay bir ortamda yapılması.

Meraklısına Ek Kaynak: “Ahlak Makinesi Deneyi” (The Moral Machine Experiment) isimli çevrimiçi deney platformu laboratuvar deneyleri için ilgi çekici olabilir. Bu platform hakkında yazılan makaleye göz atabilirsiniz.

 

2) Saha Deneyleri: Deneyin, anket yöntemiyle sahadan toplanan verilerle yürütüldüğü deneylere saha deneyleri ismi verilir. Saha deneylerinin de farklı türleri olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin gerçekleşmiş bir olayın etkisini ölçmek için yapılan bazı çalışmalar da saha deneyine dahil edilebilir, 8 yıllık eğitime geçişin etkilerini ölçmeyi hedefleyen bir çalışma bu tür bir çalışma sayılır.

Başka bir saha deneyi türü de öntest ve sontest çalışmaları olabilir, bir politika uygulamaya başlamadan önce yapılan bir saha çalışması öntest olurken, politika uygulaması sonrasında da tekrarlanabilir ve politikanın etkisi gözlemlenebilir.

Saha deneylerini laboratuvar deneyleriyle birleştirebilecek bir yöntem de deneklerin farklı deney koşullarına maruz kaldıkları anketlerdir. Bu tür çalışmalarda her denek rassal bir atamayla farklı bir uyarıcı (stimulus) ile karşı karşıya kalır, böylelikle de farklı girdilerin nasıl bir etki yarattığı gözlemlenebilir. Görüşülenlere farklı gazete metinlerinin okutulduğu ve sonuçta teröristlere karşı ne tür bir tedbiri daha fazla desteklediklerini araştıran bir çalışma bu tür bir deney çalışması sayılır.

 

ÖRNEK KUTU 10.1: Sivil Dürüstlük – Saha Çalışması
“Dünya Çapında Sivil Dürüstllük" (Civic Honesty Around the Globe) makalesi, sivil dürüstlüğün toplumsal ve ekonomik yaşantıdaki öneminden yola çıkılarak, kişisel maddi çıkar ile dürüstlük arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için hazırlanan bir saha çalışması raporudur. Bu saha çalışması, 40 ülke içerisinden 355 şehirde yürütülmüştür. Çalışmada yapılan deneyde, ülkelerin alım gücüne göre değişen miktarda para bulunan yaklaşık 17.000 cüzdanı çeşitli kamusal ve özel kurumlara bırakıldığında, cüzdanları teslim alan kişilerin geri vermek için sahipleriyle iletişime geçip geçmedikleri ölçülmüştür. Yapılan deneyin sonucunda, genel tahminlerin aksine, hemen hemen her ülkedeki vatandaşlar para bulunmayan cüzdanlara göre para bulunanları geri verme eğiliminde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Makale yazarlarına göre, bu eğilimi belirleyen birbirini etkileyen dört unsur vardır: (1) cüzdanı geri verilmesine karşılık ödülü beklentisi, (2) cüzdan sahibine ulaşmak için harcanacak çabanın maliyetinin sabit olması, (3) cüzdan sahibinin bu paraya olan ihtiyacını düşünen özgecil yaklaşım ve (4) hırsız olarak görülmekten kaçınma. Çalışmanın geneline bakıldığında, insanların daha çok parayla karşılaştığında daha az dürüst davranacağı varsayımının aksine bir sonuçla karşılaşılmıştır.

 

 

Saha deneylerinde araştırmacının denek üzerindeki kontrolünün az olması nedeniyle geçerlilik sorunları olduğu söylense de, bu konuda araştırma çalışmalarının artmasıyla bu tür sorunlar hakkındaki farkındalığın da yükseldiğini söyleyebiliriz.

 

Deneysel Yöntem Kavramları:

Çoğunlukla doğal bilimlerle uğraşanların geliştirmiş olduğu deneysel yöntemin de kendine ait bir lügatinin olduğunu söyleyebiliriz. Aslında gündelik yaşamda sıklıkla başvurduğumuz bu lügatin altında davranışsal bilimin var olduğunu bilmek yararlı olabilir.

Bağımsız Değişken: İlgilendiğimiz konuda etkiyi yaratan değişken.

Bağımlı Değişken: İlgilendiğimiz konuda bağımsız değişkenin etkisini gözlemlediğimiz değişken.

Uyarıcı/Uyaran (Stimulus): Bağımsız değişkeni işlemleştirmemiz. Tıbbi araştırmalarda bu uyaran hapken, diğer araştırmalarda metinler, görseller, eğitimler ya da politikalar olabilir.

Öntest: Uyarıcı almadan önce yapılan ölçüm.

Sontest: Uyarıcıyı aldıktan sonra yapılan ölçüm, öntest ile arasındaki fark bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkisini gösterir.

Deney Grubu: Uyarıcı alan deneklerden oluşan grup.

Kontrol Grubu: Uyarıcı almayan deneklerden oluşan grup.

Körleme Deney: Deneğin deney grubunda mı, kontrol grubunda mı yer aldığını bilmediği deney yöntemi.

Çifte Körleme Deney: Hem deneğin, hem de araştırmacının deneğin hangi grupta yer aldığını bilmediği deney yöntemi.

 

Toplumsal alanda bir deney düşünün. İlgilendiğiniz konularda bir deney tasarlamaya çalışın. İki grup olsun: Deney grubu ve kontrol grubu. Bu iki grubun da ilgilendiğiniz konuda fikirleri/algıları ölçüp, sonrasında da deney grubuna deneysel uyarıcı verileceğini düşünün. Her iki grubun, yine aynı değişken için ölçümlerin tekrar edileceği ve deneysel uyaranın etkisini anlamaya çalışacağınız bir örnek olsun bu. Bu noktada hangi konularda zorlandınız? İki grubu nasıl ayırdınız? Uyarıcıyı nasıl belirlediniz? Öncesinde nasıl ölçümlemeyi planladınız?

 

Deneysel Yöntemde Örneklem (Atama):

Deneysel yöntemi uygularken, hangi örneklem biçiminin tercih edildiği önem taşır. Deneklerin deney ya da kontrol grubunda yer alıp almayacaklarını belirlemek de deneysel yöntemdeki örneklem tartışmalarının içindedir.

Kota: Deney tasarımında hem kontrol, hem de deney gruplarının bağımlı değişken üzerinde etkisi olabilecek yaş, cinsiyet, eğitim ve benzeri kriterler açısından “denk” olmasını sağlar.

Eşleme: Her grupta yer alan deneklerin diğer gruptaki bir denek ile yaş, cinsiyet, etnisite ve benzeri kriterler bazında eşlenmiş olması. Bu eşleme gruplara atama öncesinde yapılabildiği gibi, çalışma sonrasında “eğilim eşleştirmesi” gibi yöntemlere başvurarak yapılabilir.

Rassal Atama: Bu yöntemde araştırmacı denekleri deney ya da kontrol gruplarından birine rassal olarak atar. Böylelikle uyarıcının etkisinin diğer faktörlerden kaynaklanmadığı gösterilmiş olur. Doğal olarak iki grubun “denk” olabilmesi için denek havuzunun geniş olması gerekir, aksi takdirde denklikten bahsedemeyiz.

Sosyal bilimlerde deneysel çalışmaların artmasının en önemli nedeni rassal atama yönteminin uygulanmasıdır diyebiliriz. Deneklerin, yeterince büyük bir denek havuzundan rassal atama yöntemiyle deney ya da kontrol gruplarına atanması, bağımlı değişken üzerinde etkili olabilecek diğer etkenlerin rassal dağılmasını da sağlar. Böylelikle deney ve kontrol grupları arasında gözlemlenen istatistiksel fark, diğer değişkenler “ne olursa olsun” gözlemlenen bir fark olarak okunabilir.

Rassal atama hem laboratuvar uygulamalarında, internet anketlerinde ya da saha deneylerinde yaygın olarak kullanıldığından deneysel çalışmalarda altın standardı olarak görülebilir.

 

Yarı-Deney Türleri:

Deneysel yöntemde en fazla önem verilen, üzerinde en fazla düşünülen konu ne tür deney yapılacağı. Aslında deney olmayan bazı yöntemlerin de deneymiş gibi algılandığını biliyoruz, bu yüzden bu yöntemlerin de üzerinde düşünülmeye değer. Bu tür deneylere yarı-deneysel (quasi-experiment) ya da ön deneysel (pre-experimental) araştırma diyoruz.

Tek Vaka Çalışması: Bu tür çalışmada denekler bir uyarıcıya maruz kaldıktan sonra analiz edilirler. Örneğin bir gruba, tanımadıkları insanlarla ilgili bir film seyrettiriliyorsa ve sonrasında hoşgörü düzeylerinin arttığı gözlemleniyorsa, bunun sebebinin izledikleri film olduğu düşünülebilir. Oysa bu değişimin ölçülmemiş bazı diğer sebepleri olabilir, bu nedenle yanlış bir çıkarım olur.

Tek Grup Öntest/Sontest: Tek bir gruba öntest uygulandıktan sonra uyarıcı verilir, sontest yapılır. Sontest ile öntest arasında fark görülürse, bunun sebebinin uyaran olduğu düşünülür. Tek bir grubun hoşgörü düzeyi ölçülür, daha sonra bir film izlettirilir. Sontest yapıldığında arada bir fark varsa, bu farkın izledikleri filmden kaynaklandığı düşünülebilir. Oysa diğer faktörler, örneğin bir doğal felaket gibi bir dış faktör hoşgörü düzeylerini arttırmış olabilir, bu nedenle yapılan çıkarım yanlış olur.

Statik Grup Karşılaştırması: Bu yöntemde hem deney hem de kontrol grupları bulunur, ama sadece sontest yapılır. Aradaki farkın uyarıcıdan kaynaklandığı düşünülür. Diyelim ki bir öğrenci grubuna bir film izlettirdik ve diğer bir gruba da izlettirmedik. Yaptığımız sontestte bir fark gözlemleyebiliriz ve farkın izledikleri filmden kaynaklandığını düşünebiliriz. Oysa deney ve kontrol gruplarının filmi izlemeden önceki hoşgörü düzeylerini bilmediğimizden, bu tür bir ilişki kurmamız doğru olmaz.

Deneysel Yöntemin Geçerliliği

Deneysel yöntemin geçerliliğini tehdit eden bir dizi etken bulunur. Deneysel tasarımını yaparken bu etkenleri de göz önünde bulundurmak yararlı olur.

Tarih: Deney yapılırken gerçekleşen bazı olaylar, deney sonucunu etkileyebilir. İnsanların yabancılara karşı hoşgörü düzeylerini ölçmeye çalıştığımız bir deneyde, biz deneyi yaparken tarihsel bir olay, örneğin bir doğal felaket ya da bir toplumsal olay gerçekleşebilir ve denekler bu olayın etkisiyle daha hoşgörülü/hoşgörüsüz olabilirler. Sontestte gözlemlediğimiz değişimin sebebi, bizim verdiğimiz uyarandan çok, bu tarihsel gelişme olabilir. Bu nedenle yanlış bir sonuç çıkarabiliriz.

Süreç içinde olgunlaşma: Uzun döneme yayılan deneylerde karşılaşabileceğimiz bir sorun da deneklerin olgunlaşması. Örneğin belli bir eğitim türünün çocuklarda etnik azınlıklara karşı hoşgörüyü arttıracağını düşünüyoruz. Çocukların eğitime başladığı ikinci sınıfta öntest ölçümü yapıyoruz, daha sonra beşinci sınıfta sontest uygulaması yaptıktan sonra bir fark gözlemliyoruz. Bu farkın sebebi bizim verdiğimiz eğitim kadar, çocukların olgunlaşması olabilir.

Öntest Etkisi: Deney sonuçlarının geçerliliğini tehdit eden konulardan biri de deneklerin öntest sırasında konu hakkında bilgilenmeleri olabilir. Öntest soruları, deneye katılacakları deney konusu hakkında koşullayabilir ve denekler deney sırasında normalde olduklarından farklı davranabilirler. Bunun yanı sıra öntest sırasında verdikleri yanıtları hatırlayan denekler, sontest sırasında da benzer yanıtlar vermek için kendilerini zorlayabilirler. Bu iki olasılık da deney sonuçlarını doğrudan etkiler. Bu nedenle öntest yapmamak bir çözüm gibi gözükebilir.

Araç Etkisi: Yine kullanılan ölçüm araçlarıyla ilişkili olabilecek bir sorun da öntest ve sontest ölçümlerinin farklı araçlar, örneğin farklı soru bataryaları kullanılarak yürütülmesinden kaynaklanır. İki araç arasındaki fark, öntest ve sontest sonuçlarının karşılaştırılmasını engeller.

Kayıp Etkisi: Deneyler sırasında karşılaşılabilecek önemli bir sorun da deneklerin çeşitli nedenlerle deneyden çıkmaları, bir başka deyişle kaybolmaları olabilir. Örneğin öntest sonuçlarını öğrenen denekler, bu sonuçlar düşükse deneyin dışında kalmayı tercih edebilirler. Ya da saha deneyi yapılıyorsa, önteste katılmış olan deneklerin taşınması nedeniyle onlara erişemeyebilirsiniz. Eğer kayıp etkisi sistematik bazı etkenlere bağlıysa, örneğin toplu halde göç etmek gibi; sonuçlarınız da bu sistematik etkenden etkilenir ve yanlış çıkarımlar yapmanıza yol açabilir.

Kendi Kendini Seçme Etkisi: Aslında örneklemle ilişkili olabilecek bu etki, deneye katılan kişilerin kendi kendilerini seçmelerinden kaynaklanır. Deney, konuyla ilgilenecek deneklere cazip geldiğinden, uyarıcının o kişilerdeki etkisi daha düşük olarak gözlemlenebilir. Bu etkinin genelde öğrencileri not ya da maddi bir teşvik karşılığı deneye dahil eden çalışmalarda daha fazla gözlemlenmesi mümkün olur.

Deneklerin Morallerinin Bozulması: Özellikle tıp alanındaki deneylerde, kontrol grubunda yer alan denekler kendilerine ilacın verilmediğini görünce moralleri bozulabilir ve daha düşük bir performans sergileyebilirler. Dolayısıyla deneklerin kontrol ya da deney grubunun hangisinde yer aldıklarını bilmemeleri çok daha doğru olur. Körleme deney olarak yukarıda ele aldığımız nokta olan bu durum önemlidir. Bizim bağlamımızda farklı çocuk grupları ile yürütülen deneysel çalışmalarda, çocuğun gerekli desteği aldığına inanmaması onun uyumunu azaltan bir unsur olabilir.

Deneklerin Artı Çaba Göstermesi: Deneklerin kontrol ya da deney grubunda oldukların bilmelerinin önemli bir sonucu da, kendileriyle ilgilenilmediğini düşünen deneklerin daha fazla çaba harcamaları olabilir. Böylelikle de sontest sonuçları olması gerekenden yüksek çıkar.

Birazdan tartışacağımız deneysel tasarımlar, bu etkileri azaltmak ve araştırma sonuçlarından yanlış çıkarımlar yapılmasını engellemek açısından iyi birer yol gösterici olabilir.

 

Deney Tasarımları:

Deneysel yönteme başvurduğumuzda, verdiğimiz uyarıcının etkisini gözlemleyebilmemiz için deneyimizi nasıl tasarladığımızın da çok önemli bir etkisi bulunur. Bazı noktaları yukarıda da değinilen yanlış tasarlanmış deneyler, yanlış sonuçlar çıkarmamıza yol açar.

  • Sadece Sontest Bulunan Kontrol Gruplu Tasarım: Bu deney tasarımında, deneklere öntest uygulanmaz ve denekler deney ve kontrol gruplarına dağıtılırlar. Deney sonrasında sontest yapılır ve bu iki grup arasındaki farktan yola çıkarak uyaranın etkili olup olmadığı tartışılır.
  • Öntest ve Sontest Bulunan Kontrol Gruplu Tasarım: Bu tasarımda denekler rassal olarak deney ya da kontrol gruplarından birine atanır ve öntest uygulanır. Deney grubu uyarıcıyı alır, kontrol grubu almaz. Deney sonrasında yapılan sontest ile deney ve kontrol grupları arasındaki farkın varlığı ya da yokluğu uyaranın etkisi hakkında fikir verir. Bu tasarım türünde deneklerin gruplara rassal olarak atanması ve öntest uygulaması nedeniyle her iki grubun başlangıç değerlerinin aynı olduğunu varsayabiliriz, dolayısıyla değişimin uyarandan kaynaklanması beklenir.
  • Solomon Dörtlü Grup Tasarımı: Bu tasarım, yukarıdaki iki tasarımın birleşmesi sayılabilir. Denekler rassal olarak dört gruba dağıtılır. Bu nedenle tasarıma Solomon Dörtlü Grup Tasarımı denir. Gruplardan ikisine öntest uygulanırken, diğer ikisine uygulanmaz. Böylelikle öntestin denekleri koşullaması engellenmiş olur.  Daha sonra bütün gruplara sontest uygulanır. Deney gruplarının kontrol gruplarından farklı sonuç alması beklenir. Başka bir beklenti de öntest ve sontest sonuçları arasında fark bulunmasıdır.

Aslında deneklerin gruplara rassal olarak atandığı düşünülürse, öntest yapmak için bir neden göremeyiz. Çünkü rassal olarak atanan denekler bizi ilgilendirebilecek yaş, cinsiyet, ideoloji vs. gibi etkenler açısından aynı değerlere sahip olduklarından bir denkliğin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Yine de deney ve kontrol gruplarının birbirlerine denk olduğundan emin olmadan, öntestlerden vazgeçmek mantıklı olmaz, farklı noktalardan başlayan grupların farklı sontest değerlerine sahip olması, deney sonuçlarının yanlış yorumlanmasına yol açabilir.

Şekil 10.1 Solomon Dört Grup Tasarımı Babbie, 2004)

Doğal Deney:

Doğal deneyler, uyarıcının araştırmacı tarafından verilmediği, bilakis gerçekleşen deprem, savaş ve benzeri bir olayın etkisinin anlaşılması için başvurulan bir yöntem olarak söylenebilir. Doğal deneyleri diğer anket çalışmalarından ayıran en önemli özellik, anket çalışmalarından farklı olarak ideal bir deney koşullarını takip etmeye çalışması.

Doğal deneylerde, deney ve kontrol gruplarını ayrıştırmaya çalışmak en önemli başlangıç noktasını oluşturur, başka deyişle bir uyarana maruz kalmış bir topluluk ve o uyarana maruz kalmamış bir diğer topluluğu bulmak gerekir ki, deneysel yöntemin nedenselliği keşfedebilme iddiasına sadık kalabilsin. Eğer bu koşullar sağlanabilirse, doğal deney rassal atamanın araştırmacı tarafından yapılmadığı bir deney gibi düşünülebilir.

Doğal deneyleri ideal deney koşullarının oluşmadığı yarı-deneyler olarak da görebiliriz, önemli nedensel ilişkileri keşfetme ya da test etme fırsatı sağlayan araçlar da. Gerçek bir rassal atama olmaması nedeniyle nedenselliği keşfetme konusundaki iddiası eksik olsa da, gerçek bir deney koşullarına yakınsadığı sürece de iyi bir araç olabilir.

Örneğin herhangi bir ülkeye mülteci akınının yarattığı etkiler, bazı nedensellikleri anlayabilmek için ilginç bir fırsat sunabilir. Ürdün’e nüfusunun %10’u büyüklüğünde bir mülteci akımının yarattığı etkiyi, bu akının olmadığı bir “sentetik” Ürdün yaratarak ölçmek mümkün olabilir.

Kopenhag gibi bir şehrin idari yapısındaki değişiklik sonucunda iki farkı yönetimin eşzamanlı olarak bulunmasının vatandaşların oy verme davranışı üzerindeki etkisi de bir doğal deney yöntemiyle ölçülebilir. Başka bir ilginç çalışma, göçmen olma hakkının kura yoluyla verildiği Yeni Zelanda’da bu hakkı kazananların iyi olma halinin nasıl değiştiği üzerine yapılan çalışmadır. İspanya’ya odaklanan bir başka çalışma da ise terörist saldırıların vatandaşların oy verme davranışını nasıl etkilediğini göstermiş. Ülkemiz özelinde yapılan bir başka araştırmanın sonucunda da zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması ile kadınların eşlerinden daha az duygusal, psikolojik ya da ekonomik şiddete uğradığı bulunmuş.

ÖRNEK KUTU 10.2:Hava Kirliliği ve Göç– Doğal Deney
“Hava Kirliliği ve Göç: Çek Cumhuriyeti'nden Doğal Bir Deneyden Yararlanma” (Air Pollution & Migration: Exploiting a Natural Experiment from the Czech Republic ) başlıklı makale, 1989 yılından sonra komünizmin çöküşünden sonra Çek Cumhuriyeti’nin Kuzey Bohemya bölgesindeki elektrik santrallerinin kükürtdioksitten arındırma doğal deneyinden yararlanarak hava kirliliğinin göç üzerindeki etkisini incelemektedir. Araştırmanın sonunda, teknoloji sayesinde hava kirliliğinin azaltılmasıyla, hava kirliliğine maruz kalan bölgelerden göç etme oranın yaklaşık %24’lük bir azalma olduğu gözlemlenmiştir. Bu değişimin doğrusal olmadığı, arındırma işlemi için öncelikli olan çok daha yoğun kirli havaya sahip belediyelerde bu etkinin daha büyük olduğu görülmüştür. Bu bulgulara göre, insanların hava kirliliği yaşayan bölgelerde yaşam isteğinin çok daha az olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca araştırma, çeşitli mekanizmaları da devreye sokarak hava kirliliği ile göç ilişkisini de değerlendirmiştir. Bu bağlamda, göç karşıtı politikaların göç kararları üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı belirtilirken, toplumsal sermayesi zayıf ve imkanları yetersiz olan belediyelerde hava kirliliğinin göç üzerinde daha güçlü etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır. Bu sonuç ile makalede, toplumsal sermayeyi güçlendirmenin ve eğitim, sağlık, kültür alanlarında daha iyi imkanlar sunmanın hava kirliliğine verilen göç tepkisini kısmen hafifletebileceği önerilmektedir.

 

Her ne kadar son dönemde doğal deneylere yapılan çalışmaların sayısı artmış olsa da ülkemizde yeterince uygulandığını söyleyemeyiz. Özellikle de bu tür çalışmalarda verilerin nasıl analiz edileceği üzerinde bir uzlaşma olmaması ve çoğu analiz yönteminin ileri istatistiksel teknikler gerektirmesi nedeniyle, yaygınlaşmasının vakit alacağını söyleyebiliriz. Ancak doğal afetler, terörist saldırılar, politika değişiklikleri ve krizler, bu tür çalışmaların artması için de bir olanak sunmakta.